31 Ağustos 2015 Pazartesi

Deniz Yusuf

/Bu yazıyı yazmak bir mecburiyettir./

...

Aylar önce ana rahmine düşmesinin ailemizdeki sevincini paylaşmıştım sizinle.bakınız işte burada .
Dün Deniz Yusuf'umuz dünyaya geldi.Henüz Handeyle konuşamadım. Eşiyle görüştüm bugün. Telefonu kapattığımdan beri de aklım onlarda.Eşi Handenin ve bebeğin iyi olduğunu ama narkoz almasının ağır geldiğini, tam anlamıyla doğumun keyfini yaşayacak hale gelemediğini söylemişti.

Bir kaç saattir kendi kendime kurup duruyordum. Yahu ben beyin ameliyatı oldum,alt tarafı bir doğum ! derken...Annemi aradım. Ben çok mu hafife alıyorum anne,telefonlara bakabiliyor olması gerekmez mi doğumdan 24 saat sonra dedim.
Ben öğrenirim şimdi sen kapat bakayım teli dedi. Teyzemle konuşmuş,durumun gayet iyi olduğunu ufak bir sancı durumundan dolayı bizim kızın naz yapmakta olduğunu öğrenmiş. Hay ben senin nazına dedim içimden... Yahu insan merak ediyor işte. Aynı şehirdeyim ama gidemiyorum yanına. İki farklı yaka iki farklı uçtayız onunla. 
...

Deniz Yusuf'um... Nasıl mis kokarsın sen şimdi. Nasıl da güzelsin,tıpkı ailemizdeki diğer bebekler gibi. Hepinizin yeri ayrı tabi ama sen bir başkasın benim için. Annenin yeri nasıl ki ayrı kalbimde,o vefasızlığına rağmen içim gitmekte şuan. Nasıldır,ne yapıyorsunuz acaba diye düşünmekten deli oldum iki gündür. Bilirim ben aynı durumda olsam bu kadar düşünülmem. Umrumda değil... Ben kalbime,içimdeki sevgiye söz geçirmeye niyetli değilim. Tüm vefasızlığına rağmen oğlum,anneni bir başka severim. Onun kanından,canından beslendiğin için olsa gerek çok güzelsin çocuğum... Mis gibi kokarsın sen şimdi ve teyzen kimbilir ne zaman sarabilecek seni.

Deniz Yusuf'um... Can oğlum... Mis kokulu bebek... Ailemizin en miniği... Annenin yaptığı nazlar sana hafiflik olsun... Huzurlu,sağlıklı,mutlu bir bebek ol. Çocuk ol...İnsan ol...
Biz nasıl ki annenle kardeştik,sen de kardeş ol kuzenlerine... Sen de sev onları bizim birbirimizi sevdiğimiz gibi. Ama sen çocuğum acısında da yanında ol sevdiklerinin. Gözlerinin içine bak,senin için kalbi titreyenlerin. Mutluluklarını hep paylaş,sıkıntılarını hafifletmek için hep dost ol,kardeş ol. Aile olmanın anlamını veremezsek eğer sana çocuğum,sen bil,bilerek gel dünyamıza. Bizim hamurumuzda hep destek olmak vardı birbirimize ta ki geçen seneye dek. Şimdi oğlum,sen yeniledin bizi,tüm kavramlarımızı gözden geçirdik,yine sarıldık birbirimize annenle. Tüm gücümle denedim yeniden ablası olmayı,yeniden dost olmayı,yeniden akrabalıktan aileye ulaşmayı.
Sen çocuğum, uğraştırma bizi ve çocuklarımızı. Hep yanlarında ol. Zor değil bu. Çünkü onlar da hep yanında olmak isteyecekler. Böyle görecekler,böyle büyüyecekler. Dedim ya çocuk hamurumuzda bu var bizim.Yeter ki sen zamana yenik düşürme değerlerini. Aileni,akrabalarını,dostlarını herşeyin üstünde tut bebek. O minicik kalbinle 24 saati geçirdin koskoca dünyada. Sayısız günün var inşallah aramızda.
Zorluklar olacak hayatında,kolaylaştıracağız biz.
Üzüntüler olacak,yaralarını saracağız.
Çok mutlu olduğun anlarda yanında olacağız,paylaşacağız.
Başarılarını birlikte kutlayacağız, yenilgilerinde ellerinden tutup bağrımıza basacağız.

Çocuğum hoş geldin ailemize.Hoş geldin dünyaya. Hoş geldin annene,hoş geldin teyzene.
Mis kokulu yavrucuğum,bahtın da ömründe, aldığın her nefeste ferahlıklar içinde olsun inşallah. Anne ve baba kavramını  ailene yaşatan o güzel varlığına bin şükür... Ömrün uzun olsun... İlk 24 saatin kutlu olsun...

30 Ağustos 2015 Pazar

Harika Haftasonu

Geçtiğimiz pazartesi günü watshaptan bir mesaj geldi. "Fotoğrafını gönderdiğim parfümü istiyorum"
Tabi canım zaten indirimde,hafta içi getirmiş olurum ama sana nasıl vereceğim dediğimde,sana gelmek istiyordum bir türlü kısmet olmuyordu bu da bahane olur işte dedi.  Nasıl mutlu oldum anlatamam.
Cumartesi günü işler pek olmuyor hem çalışır hem sizi ağırlarım,bekliyorum o zaman dedim. Eşiyle konuşup haber vereceğini söyledi. Günler geçti aramadı. Evde yalnızım ve ilk kez bir misafiri ağırlayacağım.Yani tatlısından tuzlusuna tam menü ile ve evime ilk kez gelecek olan pek ağır misafirlerimi en iyi şekilde ağırlamam lazımdı. Bunun için bir iki gün önceden başladım hazırlıklara. 2 gün önce geliyorsunuz değil mi diye mesaj attığımda, getiririm dedi ama kesin değilmiş,işi olmazsa getirecekmiş dedi. Son ana kadar da belli değildi. Ama biliyorum ki,patronum sırf benim dilimden çekindiğinden beni onca hazırlıkla yüz üstü bırakmaz,getirirdi.Buna olan inancımdan dolayı pek üstelemedim. Hazırlığımı yaptım ve beklemeye başladım. Cumartesi günü saat 14 oldu ve hala ses gelmeyince dayanamayıp patronuma mail yazdım. "Kaçta getiriyorsun eşini.Hazırlığımı yaptım bekliyorum.". Cevap olarak annenler evde mi yazmış. Tamam dedim yeter bu cevap.Demekki getiriyorsun onları bana. Evde olmadıklarını yalnız olduğumu yazdım.
1 saat kadar sonra geldiler. Patronum,eşi,eşinin annesi ve İnci. Allah'ım...Sen yer yüzüne İnciyi meleklerin habercisi olarak mı gönderdin. Böylesi güzel,böylesi akıllı ve sempatik bir bebek/çocuk ancak senin mucize habercindir.Bilen bilir kız çocuklarına hassasiyetim dillere pelesenktir. Çocuk çok kıymetli bir hazinedir.
Ailesini bırakıp gider diye düşündüğüm patronum da evime misafir oldu. Hemen masama bir servis daha ekledim. İlk kez yaptığım bisküvi pastasını çok beğendi patronum,salatayı Hilal'e özel yapmıştım. Hani senin o meşhur salatalarından yemeye geldim diye oturdu masama. Beklentisini karşıladığımı anlayabildim ifadelerinden. 
Evet çok yoruldum. Evimin biraz büyük olması ve mutfak ve salon arasındaki mesafeyi sayısız kez gidip gelmiş olmak oldukça yorucu idi. Bir de günlerce gelip gelmeyeceklerini bilmeden hazırlık yapmanın stresi,anlayamazsınız halimi.
Öyle keyifli idi ki...
Patronumun eşi değil,en yakın arkadaşlarımdan biri o.
Beni ilk tanışma için evine davet etmiş üzerinden bir sene geçince de kendisini misafir edebilme mutluluğunu yaşatmış olmasının dışında, zevklerimiz,karekterlerimiz,yeme içme alışkanlıklarımıza kadar çok sayıda ortak noktamızın olduğu,dertleşebildiğimiz,birbirimizi anlayabildiğimiz,yan yana geldiğimizde yıllanmış dostluklar gibi özlem giderdiğimiz pek sevgili,pek değerli arkadaşım...
Hatta öyle ki,kimseye anlatmazken ben patronumu eşine şikayet edebildiğim,onun hakkında kimseyi konuşturmazken eşini bana şikayet edebilen,dedikodu değilse bile çekiştirmeler yaptığımız,hakkını da her zaman verdiğimiz çok güzel bir iletişim var aramızda.
Keza çok kıymetli annesini de anneme benzetirim karekter olarak. Lakin bazı noktalar var ki,annemin ne kadar özel ve değerli olduğunun altını çizdirdi bana. Bir evlada nasıl her durumda kıymet verilir,derdi dert bilinir de annelik iç güdüsüyle sarıp sarmalanır... Bir kez daha şükür dedim,şükür benim annemsin... Neyse...
2 yaşındaki İnci... Allah'ın yer yüzüne indirdiği melek sureti sanki. O naif sesiyle yeni çözülmeye başlayan dili ile,kapıdan içeri girer girmez "oyuncak" dedi bana. Oyuncak yok mu?
Aradık taradık bir kaç küçük parça oyuncak tutuşturduk eline.Yetmedi ama idare etti bir süre. Sonra babasıyla parka gittiler biz kaldık arkadaşım ve annesiyle baş başa.
17 de gelirim sizi alır giderim dedi Yusuf. Hilal'im olmaz dedi,erken gideceksek hep beraber bir yerlere gidelim ben arkadaşımdan ayrılmak istemiyorum.
Benim esaim 17.30 da bittiğinden sonrası için plan yaptık.Her ne kadar patronum yanımda da olsa işi bırakmak istemedim, mesuliyetlerimi bilirim !Kendisinin yanında aldığım işlerin tadı da ayrıca bir başkadır belirtmek isterim.
Kendisi diğer telefondayken,iş telefonu çaldı. Eşine dedim ki,götürsek mi acaba. Ne gerek var açsana dedi. Yok dedim olur mu hiç kendisi ve sen varken benim açmam olmaz şimdi. Ben eşiyim,iş telefonuna bakmam doğru olmaz,zaten işi de bilmem, aç sen,al işi,fark at Yusuf'a. Ya kızarsa dedim.
Ne demek kızmak,ben varken sana kızabilir mi hiç dedi ve telefonu elime tutuşturu verdi. Müşteriyle konuşurken patronum geldi.Onun yanında bir işi organize etmişliğim olmuyor malum evden çalıştığım için. Meğer panik oluyormuşum ben,heyecan da yapıyormuşum. Hele o yanıbaşımdayken internet üstünden müşterimle yazışırken Allah'ım nasıl heyecanlandım. Sanki günde onlarda insanla ben yazışmıyor,patronumun yetişemediği telefonları ben aramıyorum gün içinde. O yanımdayken aldığım işi odanın ortasında zıplayarak kutladık adeta. Malum gün durgundu ve ben ondan çok iş almış idim. Onun kıskançlığı karşısında nasıl sevindim bilemezsiniz.Eşinin desteği,patronumun aslında hoşuna giden ama belli etmeyen başarılı müşteri ilişkilerim.

Konu nerden nereye geldi efendim. Mesaim bitince hızlıca hazırlanıp çıktık hep birlikte. Yakındaki avm ye gidip önce onların alışveriş yapmasını bekledim sonra bir yere oturup dondurma yedik.Evden çıkarken o vaadle yol almış idik. Bol bol fotoğraflar çektirdik,anılar biriktirdik. Gece 20.30 civarı idi evime kadar getirildim.Annesi gelirken bana küçük bir turuncu havlu getirmiş.Alış veriş sırasında da Hilal bir turuncu havlu aldı. Ne güzeldir hediye vermek...Almanın da büyük mutluluğunu yaşattılar bana. Ömrümce saklamak isterim onlardan hatıra.
...
Eve gelirgelmez masamı toplamak,misafirlerimi ağırlama telaşıyla yiyemediğim için biraz atıştırmak istedim. Mutfağa girip çay koydum.O esnada annemi arayıp günün güzelliğini anlatıyordum.Arkadan bir arama geldi,baktım,sonra ararım dedim. Konuşmaya devam ederken 2 kez daha çaldı. Annemi acil kapatıp arkadaşıma döndüm. Açmadı. Merak ettim. Üst üste aramazdı.Arayınca da açardı. Hayrolsun,neden böyle yapmıştı.!
Kızkardeşini aradım. Ablacım abin nerde,beni arıyor,telefonunu da açmıyor.İyi misiniz,yanında mı? derken.Abla sakin ol,iyiyiz,panik yapma abim markete girdi kasa olduğu için telini duymuyordur çıkınca söylerim arar dedi. Meğer bisiklet turuna çıkmışlar,evime çok yakındalarmış.Çay var,yanında da börek ve pasta.Hemen gelin dedim. Abisine sorup döneceğini söyledi.
Hemen arkadan ekrem aradı. "İn aşağıya kahve içelim" dedi. Gelin dedim evde oturalım yiyelim içelim keyf edelim. Havanın güzel olduğunu, sitenin önünde beni beklediklerini canım gelmek istemyorsa da anlayışla karşılayacaklarını belirtti. Nasıl gelmem dedim,ne demek gelmem.Hemen inerim.. Siz gelseydiniz de ağırlasaydım daha iyiydi.Madem öyle istiyorsun bekle,hemen geliyorum.
...

Biz ne zaman kahve içelim diye sözleşsek başka bir şey içiyoruz. Bu sefer de limonata içtik.Boş ve yorgun mideye kahve ağır gelir diye düşündüm lakin böyle ekşi limonata içebileceğimi ummamıştım.
Sohbetin kıvamı,arkadaşımın varlığı limonatanın ekşiliğini kırdı,yumuşattı. Artık kafe kapanacaktı ki kalktık. Kevsercim benimle beraber eve geldi bir şey vermem gerekiyordu.Ekrem kapıda beklemeyi tercih etti. Hazır gelmişken,jet hızıyla,biriktirdiğim dondurma kaplarından ikisini çıkardım tezgahın üstüne, birine 3 adet tavuklu patatesli börek,diğerine 3 dilim bisküvi pastası yerleştirdim. Eminim ben gitmiş olsa idim şefika teyzem öyle yapardı. Paylaşmak istedim...Tatsınlar istedim...
Çayın altını tekrar açıp bir kaç lokma bir şeyler atıştırdım.Sabah kalktığımda şantımın karın bölgesindeki ucu epeyce ağrıyordu. Gün bitti şuan ama hala ağrım var.2 kez markete gitmiş,birinde baya alışveriş yapmış,eve gelip 1 saat boyunca mutfakta bulaşık yıkamış ve 2 türlü yemek yapmış biri olarak dinlenemediğimden olsa gerek hala sancım ufak ufak devam etmekte.Hiç önemli değil.Ben tek başıma misafirlerimi ağırladım,sonrasında da hala ayaktayım ya olabileceklere amenna.
Elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışırken umarım hakkını verebilmişimdir bugünlerin.Hoş geldi misafirlerim,her zaman beklerim. İyi ki var arkadaşlarım,hep olsunlar dilerim...
Onlarla ve ve diğerleriyle birlikte geçsin ömrüm.Gelsinler,yiyelim içelim, hayatlarımızın en içinde birbirimizi hissedelim...
Yaşamın güzelliklerini birlikte keşfedelim. Ruhumuza huzur sohbetlerimize mutluluk olalım. Eee arada dedikodu da yapalım tabi. Aramızda olmayanların yokluğunu hissettiğimizin ispatıdır onlar.Dedikoduyu da böylesi masum gösterebilirdik ancak.


25 Ağustos 2015 Salı

Kıskanılmayı Beklemek...

Kıskandın mı beni?
kıskanmadım
Hiç mi?
hiç
Gerçekten kıskanmadın mı yani?
yoo gerçekten hiç kıskanmadım
Sen şimdi beni hiç kıskanmadın öyle mi?
evet öyle.
...

Bu işte bir tuhaflık var. 
Neden? Ben kıskansaydım sen bana önce gülecek sonra kızacaktın. 
Evet ama böyle tadı çıkmıyor ki sen kıskanmıyorsun ben kızamıyorum. Yaşadığım anın tadını çıkaramıyorum.

:)

diyebilen bir patronum var benim. Mesele kadın erkek ilişkisi değil,tamamen hangimiz daha iyi iş aldık,daha kallavi, bir organizasyon yaptık meselesidir.
Ve Kelimelerle Dans,gerçekten kıskanmamış,belki de ilk defa rol yapmak zorunda kalmamış,hayırlı olsunu gönülden dileyerek konuyu kapatmıştır. Gel gör ki,  inandıramamış,bunun için de bir çaba sarfetme gereği görmemiştir.
Kıskanmak mı o da ne,niye ki, niçin... Lüzumsuz bence. Olmasa da olabilir bir duygu insanlık için.


20 Ağustos 2015 Perşembe

Hayatın Tadı

Hayat'ım mutlu olduğum anlardan ibaret; olsun istiyorum. Beni üzen,zora sokan hiç bir şey zihnimde yer etmesin.Bir gün ölürken biriktirdiğim mutlulukların tebessümü okunsun yüzümden.
Onca şeye rağmen hayatın tadını çıkardı desinler.Birileri desin diye değil de,öyle olsun gerçekten.
Hayatın tadı çok az anımda saklı.Her ne kadar bunları çoğaltmak istesem de ne yazık ki  sınırlı.
Ve şükür ki bu anlar yaşandı.!
...

yazının devamı bir gün bir yerde karşınıza çıkacak... :)

17 Ağustos 2015 Pazartesi

İnce Hesaplar Yapma / Yaşa !

O onu demiş,bu bunu demiş... 
Söylenen sözler ok gibi geçiyor sağımdan solumdan üstümden yanımdan...Duyuyorum,susuyorum.
Verecek cevabım var ama ilgilenmiyorum.
Kimin ne söylediğiyle değil, kendimin ne düşündüğüyle ilgileniyorum sadece.
Ha bu çok mu önemli.Göreceli... Ben kendi his ve düşüncelerimi görmeyi tercih ediyorum belli ki.
...
Çünkü artık sadece mutluluk odaklıyım. Yaşadıklarımdan tek çıkarımım gülümsediğim vakitlerde hissettiklerim ve beklentim; kendimi nasıl daha fazla mutlu ederim.
...

İnce hesaplarım yok benim. Bunu şunun için söylerim de, şunu bunun için yaparım gibi detaylarda kendimi kaybetmiyorum.Hele beni nasıl anlar,ne düşünür acaba ile hiç vakit kaybetmiyorum.
Her ne yaşarsam ve kiminle zaman geçiriyorsam,beni mutlu ettiği ve dünyasına gülümseme bırakmak istediğim için bir araya geliyorum.
Ne dert anlatıyorum ne de kaprislere aldırıyorum. Tavırların kendisiyle değil,kalplerin hissettikleriyle ilgileniyorum.Aslında şöyle demek daha doğru olur; ben beni çok iyi tanıyorum.Ağzımdan çıkanın kalbimdeki yansımasından şüphe duymuyorum. Bu yüzdendir ki eleştiri ya da yargı önemini yitiriyor nazarımda.
İyi ol,iyi düşün,iyi yaşa ve iyi hissettir hayatındakileri.Diğer tüm her şeyi sil at zihninden,keza yormaktan başka bir işe yaramıyorlar seni. Yaşamın amacı mutlu etmek olsun sadece,karşılığı limitsizce ekiliyor yaşam hanene. Denemekten çekinme. Tüm karekteristik özelliklerini koy bir poşete ve sadece gülümse.
Feyza hanımın dediği gibi "rahatt bıraakk aklından geçenleri".al bir derin nefes ve rahatttlaaa... Seyret bak yaşam çizgindeki güzel değişimi...
...

Şimdilik bu kadar söyleyeceklerim. Sadece şimdilik... Yaşadığım sürece yazarım. Yazmak benim yaşam amacım...


15 Ağustos 2015 Cumartesi

Anlamanızı Beklemeden...



Öyle uzun yazmak istiyorum ki... Okunmak kaygısı duymadan,içimi boşaltmak hafiflemek,rahatlamak arzusundayım.

...
Bu ara o kadar zor şeyler yaşıyorum ki inanamazsınız. Gerçi ben hayatımın her döneminde zorluklar yaşadım. Hep zordu hep mücadele etmek ya da çözüm aramak durumundaydım. Ve bu dönemlerimde ne "tesadüftür ki" yalnızdım. Yine yalnızım.
Beni alaşağı eden bir hastalıkla mücadele etmekteyim. Mucize bekledim sabahlara dek dua ettim. Mucizeyi yaşıyorum şimdi. Düşünce gücümle sağlık bulduğuma inanıyorum. Ama öyle ağır ki bu dönem... Birileriyle paylaşarak hafiflemek isterdim.Nasıl olduğum merak edilsin,iyi olmam için yalandan da olsa bir şeyler yapılabilsin dilerdim. Sitem değil söylemek istediğim,yalnızlığımı ifade şeklim.

Eskiden telefonumda dakikalarım bitmez iken 1 haftada bitiverdi bu sefer. Aramadığım hastane konuşmadığım doktor kalmadı neredeyse.Maille ulaştıklarım da cabası.
Hani sen yoksun ya yanımda ben kimseye derdimi anlatmıyorum artık. Çünkü kimse gerçekten iyi olmam için dinlemiyor beni biliyorum. Kendi dertleri benimkinden ağır ise öteleniyorum,dinliyormuş gibi yapılmasından haz etmiyorum. Çünkü ben hiç kimse için mişli mışlı tavırlar sergilemiyorum.

Yani demek istediğim çok yalnızım...Kendime yetebiliyorum.Lakin bazen bir destek istiyor ruhum.
Bu akşam çok sevdiğim biri dedi ki; şu yaşıma kadar senin kadar güçlüsünü görmedim. Geçen gün bir başka sevdiğim insan,bu gücünü nereden alıyorsun diye sordu. Yaşamımın sırrını merak ediyormuş.Öyle güzel ki bunları duymak. Nasıl şarj oldum bilemezsiniz. Güçlü görünmek, her şeyin altından kalkabiliyor olduğumun sanılması ne büyük mutluluk. Bunun içindi zaten 30 yaşımın çabası.
kimse bilmesindi 1 haftadır şantımın sızladığını,sancı içinde kıvranmaktan dolayı evimin işini bile hakkıyla yapamadığımı. Acıdan adım atamadığımı ama sancımın geçmesi için yürümek mecburiyetinde olduğumu. Kimse bilmesin her gün kapıcıya aldırmadığım bir ekmek için dışarı neden çıktığımı. Sancılardan dolayı başımın döndüğünü,müşterilerimle konuşurken dünyanın başıma çöktüğünü.

Ameliyattan başka çaren yok derken doktorun biri,bir mucize olduğunu,bir ilaç ile ömür boyu yaşarsam iyileşemeyeceğimi ama daha da kötüleşmeyeceğimi duyduğum günler...Hayat hikayemi bilgisayara geçirirken doktorun bana dönüpte, senin şu an tekerlekli sandalyede hayata küsmüş halde etrafından gelip geçen hayatı izliyor olman gerekirdi,oysa senin gözlerinin içinden hayat akıyor. Nasıl bu kadar pozitif enerji dolusun,bunun için ne yapıyorsun demesi... Ne hissedeceğimi bilemediğim o an,hayatım geçerken gözümün önünden, ben başka türlüsünü bilmiyorum. Bana böyle öğretildi.Başka türlüsünü bilmiyorum ki deyişim. Doktorun seni taktir ediyorum demesi. O taktir... Üzülsem mi sevinsem mi... Tam da bunun için değil miydi...Yıllar önce katıldığım o seminerde de beyin cerrahını şaşırtan hayat hikayemle onlarca insan ve engelli çocuğa umut olmamış mıydım. Ben benim yaşadıklarımı yaşayan ve bu hikayeye ortak olan ucundan kıyısından olabilecekleri bilen insanlara yaşamın diğer yüzünü göstermek amacında değil miydim. İçimdeki enerjiyi her daim iyileşmek niyetiyle kullanmıyormuydum. 
Pes esmek nedir yahu... Nasıl bir şeydir ki o.!
30 yaşımda belki 30 farklı durum içinden ne zaman başladığını bilmediğim ama her daim kendi içimdeki güçten beslendiğim enerjiyle çıkmamışmıydım ben.

Bu ara neden böyle serildim yerlere peki.Neden sağlığım için bu denli uğraşırken,özler oldum bazı insanları. Özler oldum yanımda oluşları. Kendimi bir teslim etsem de bıraksam tüm ruhumdakileri diyebileceğim insanları arar oldum şu ara. Ben ki kimseye ihtiyaç duymayan boyundan büyük güce sahip olan,cürmü kadar yer yakan minik insan. Neden bu kadar yalnız bırakıldım.
Bu muydu hakkım. Sana ihtiyacım var diye mi alnıma yazmalıydım. Anlaşılmıyor mu zayıf tarafım. Herkes gücümü farketse de birileri yıprandığımı göremez mi,bilemez mi. Ben itiraf etmesem de tutup kulağımdan sarsıp kendime getiremez mi. İçimdeki gücü hatırlatıverseler ne olur sanki.

Çok şey mi bekliyorum hayattan. Sağlık yok onu biliyorum. İnsanlıkta mı yok... Kimseye hiç bir şey veremedim mi ben bu hayatta. Ne zaman alabileceğim geri dönüşlerini. Yahu acı çekiyorum biri de gelip silsin gözyaşlarımı.Bu olmasın kaderim...  Hastane hastane dolaşırken ben dik durmak çabasındayken, 15 yaşındaki erkek kardeşim telefondan mesajlar yazdı her gece. Ne mi diyordu mesajında; tek bir kalp koyuyordu her gece, günlerce. O kalp koyup susuyordu ben üzüntüden durmayan gözyaşlarımı mutluluktan akıtmaya başlıyordum. İyi sonuç alana kadar, bana destek olan o hayatımın anlamı, canımın parçasının bana hissettirdikleri şuan tekrar peydah oluyor yüreğimde.Gözlerimden akan yaşlar klavyemin tuşlarını bozacak cinsten.Neyse...
Hep deriz ya en sıkıştığımız noktada; hayırlısı... Hayırlısı işte. Kim neden sıkıştı,neden beni bu aciz halimle baş başa bırakmayı yeğledi bilmiyorum ama tek bildiğim yalnızlıktan fazla yoruldum.Kendi başıma mucizeye kavuştum,hastalığımın seyrini değiştirdim ama yalnızlığımı delip geçemedim.
Şimdi yine içimdeki güce sığınırım... Her ne yaşanacaksa hayırlısı...Uzun ve karanlık bir yol var önümde. Gün ve gün aydınlanan,yorucu,yıpratıcı.
Bu da geçer ya hu ! Bu günler de biter. İnşallah bir gün benim de kalbim güler...

12 Ağustos 2015 Çarşamba

Can'ım...


Canım yanıyor... Söyleyebileceklerim bu kadar...